Türkiye Kapıkule
sınırına geldik. Türk gümrük görevlileri ve polisler Aracın muayenesine,
zorunlu sigortasına, gümrük triptiğine, uluslar arası sigorta,
vergilerine, ehliyet ve plaka üstünde ceza var mı? Diye baktılar. Sonra
başka kapıda pasaportlara çıkış mührü vurdular.
BULGARİSTAN
Bulgar gümrüğüne doğru
ilerledik. Bagaj kontrolü için bagajı açıp üsten baktı iyi yolculuklar
dedi. Bulgaristan’a girmiş olduk. Sınır kapısını geçtikten 500…600mt
ilerdeki dükkan lardan vinyet almayı unutmayın. Normal vinyet fiyatı
10leva=5€ iken burada 8€ ile 10€ arasında satılıyor. Bulgaristan’ın
yolları çok kötü hatta Sofya tarafına doğru giden otoyolu bile çok kötü
yamalı ve tümsekli bir yol. Hız sınırlarına dikkat edin. Bulgar polisi
göz açtırmıyor. Vinyet almamak büyük hata cezası yanlış olmasın 500leva
= 250€ olduğu söyleniyordu. Bulgaristan Türk konsolosu bile Bulgaristan
dan gündüz geçmek daha iyi diye e-mail attı.
MAKEDONYA
Makedonya sınır
kapısında pasaport kontrolünden sonra üstten baktılar. Makedonya yolları
çok güzel biz Makedonya sınır kapısında pasaport kontrolümüz yapıldıktan
sonra bagaj kontrolü için bagajı açtık ve kayın valide memleketine
geldiği için ağlamaya başlayınca Makedonyalı gümrükçüler hayde dediler
ve bagajı kapattılar ve Makedonya ya girmiş bulunduk.
Makedonya nın
yolları çok güzel ve bol yeşillikli bir yer, Üsküp’e vardığımız da ilk
uğradığımızı yer bit pazarı olan Müslümanların ve Türklerin olduğu aynı
bizim pazarlarımız gibi bir pazarı var. Bit pazarı’nın altında Türk
çarşısı var ve her şeyi gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz çünkü hepsi
Müslümanlardan oluşan bir çarşıdır. Bu çarşıya arabayla girip
bakınıyorken Hasan isimli bir kardeşimiz Türkiye diyip bize sarıldı.
Ellerini havaya kaldırıp TÜRKİYE TÜRKİYE diye bağırarak gitti. Ailece bu
olaya ağladık. içimiz bir hoş olmuştu derken burnumuza gelen enfes bir
kokuyla ağzımız sulandı. Zaten yol yorgunuyduk ve açtık hemen bu kokuya
yöneldik. Girişte 50m ilerde solda köfteci Ali ve çırağı Yusuf’un
dükkanı na girip şahane çok lezzetli köftelerinden yedik. Lezzetli
olduğu kadar hesaplıda olan bu köftelerin porsiyonu 120Makedonya dinarı
yani 4TL ve tabağınız o kadar çok köfte koyuyorlar ki eminim hepsini
bitiremeyecek siniz. Karnımız doymuştu artık şimdi biraz gezi zamanıydı
ve köfteci Ali’nin dükkanın ilerisinde cami yi ,Vardar nehrini gezdik ve
bu nehrin kenarındaki Cafe, bar türü yerler aynı İzmir Alsancak’ı
anımsatıyordu. Burada nehrin tadını çıkartarak dondurmalarımız yedik ve
şimdi dinlenme zamanıydı ve doğru otele gittik. Sabah erkenden kalkıp
Üsküp-Ohrid gölü yoluna koyulduk ve yeşilliklerle dolu bu yolun sonunda
Ohrid’e vardık. Arabamızı caddedeki otoparka koymamıza yardımcı olan
görevli Selim le tanıştık ve her gün açık olan pazarına gidip değişik
olan fındığından ve birkaç şey aldıktan sonra ayakkabıcı Namık Kemalle
tanışıp bayramlaştık. Pazarın yanındaki cafe de çay kahve molasından
sonra Ohrid gölüne girdik ve turladık. Çok nezih sakin ve güzel bir
yerdi.
ARNAVUTLUK
Ohrid gölünden
sonra Arnavutluğa yol aldık. Sınırı çok kolay geçtik. Arnavutluğun
Başkenti Tirana gitmek için dağlı yollardan geçmemiz gerekti ve bu yol
çok uçurumlu kalabalık ve bir birini sollayan araçlarla dolu tehlikeli
bir yoldur, 50km yakın süren bu yol insanı ürpertiyor. Nihayet
Tirandaydık ve sıkışık trafiğin içinde kendimizi bulu verdik. O sırada
yanımızdaki araç sahibine Durres’i sordum ve tesadüfen oda oraya
gideceğini ve onu takip etmemizi söyledi. Sıkışık trafiğin içindeyken o
sırada bir çocuk 12-14 yaşlarında üstü başı pislik içinde pis biz bezle
camımızı silip para istedi vermeyince arkadaki kayınpederle göz göze
bakışıp bir şeyler çalmak için içeriye bir göz attı ve kayınpeder de
vurmak için elini kaldırdığı sırada trafik açıldı ve yol aldık. Tam o
sırada viran evler pislik içindeki sokaklar derken bir arabanın tacizine
uğradık.
Artık şehir merkezinin
kalabalığından kurtulup çevre yoluna çıkınca uzun sakin bir yol sizi
bekliyor. Yardımcı olan bu adam dörtlülerini yakıp bizi de durdurdu tabi
çok şaşırdık ne oldu diye sorduğumuzda “araç lambalarlını gündüzde olsa
yakın polis ceza yazıyor “dedi ve yine yola koyulduk. Bu kadar iyi ve
düşünceli biriyle karşılaştığımız için şanslıydık çünkü Arnavutluk
pisliğin ve hırsızın çok olduğu bir yerdi. Arnavutluktaki araçların
çoğu Mercedes ve BMW di. Bunun da sebebi oradaki konuştuğumuz kişilerin
verdiği bilgiye göre illegal araçlara plaka verildiğini söylediler.
Durres limanındaydık
(Porti) ve bari feribotu için biletimizi aldık. Burada sağda ve solda
özel gişelerden feribot biletimizi alabilirsiniz. İnternetten almak
isteyenler buradan da alabilirler.
www.greekferries.gr/ burada 4-5 feribot firması vardı. Feribot
seferleri eylül ayından sonra tek sefer olarak ve gün içinde sadece gece
23:00 da var. Türkiyede 00:00 iken orda 23:00 bunu da unutmayın.
Biz bileti
akşam üstü 19:00 gibi aldık ve 23:00 e kadar vaktimiz var diye yemek
için geri dönerken biri Nereye gideceksiniz?diye seslendi.Hemen durdum
ve tam limana girerken sağda hem bilet hem cafe gibi tost ve meşrubat
içeceğiniz küçük bir yer olan Ermando Diagora nun dükkanına oturduk.
Babası polis (Bedri), annesi (Necmiye),kız kardeşi (Anita) ile
tanıştık.Bu Müslüman aile ile çok sıcak bir dostluk kuruldu.Sadece
Ermando Türkçe konuşa bilyor ve 7 dil bilen genel kültürü çok iyi olan
akıllı ve yakışıklı gelecek vaat eden 18 yaşında bir delikanlıydı.Uzun
sohbet sonunda Diagora yı Türkiye ye davet edip limana girdik. Aldığımız
acente deki bileti içeri girince checkin yaptırdık.(ister netten
isterseniz dışarıdaki özel şirketlerden de bilet alın ama bu checkin
olayını unutmayın)verdikleri kart ve numara ile sıraya girdik 21:00 gibi
içeri almaya başladılar. Çıkışımızı yapıldıktan sonra gemiye ilk daha
girer girmez araçtan aileler şoför hariç herkes indiriliyor. Sadece
şoför araçla ileri ilerliyor.Bu gemi yolculuğu 8saat sürüyor ve
kamarasız yerde kalacaksanız yanınıza battaniye yastık yiyecek alın. Bu
8 saat süre yolculukta herkes yerlerde çarşaf döşek yatak açıp
yatıyorlar. Merdivenler bile uyuyan insanlarla dolu. Klimalar sürekli
çalıştığı için içerisi buz gibi kanınız donuyor titriyorsunuz. Bu gemide
kendinize çok dikkat edin. Yolculuk 8saat sürdüğü için ister istemez
uykuya dalıyorsunuz ve burada çete gibi olmuş kötü niyetli insanların
olduğunu unutmayın. Biz ailemle kamaralı oda da kalsak bile içerisini
gemiyi görmek için gezerken uyuyan insanları süzen kötü niyetli çok
insanada şahitlik etim.Sabah 07:30 de nihayet bari limanına vardık .Yine
aileler aşağıda bekliyor ve araç sahibi aracı alıp geliyor.Pasaport
kontrolünden sonra bagajda sigara var mı diye sözlü sordu açtırmadı bile
yok diyince de by dedi .:))))
İTALYA
Bari
Bari de iner inmez
Metroya uğradık alış veriş yaptık ve karnımız doyurduk. Hemen Napoli ye
yol aldık. Otoyoldan gittik ve 2saat 45dk sürdü 16ero verdik. Türkiye de
vize alabilmek için mecburu otel rezervasyonu gerekiyordu ve bende ilk
durağımız olan Napoli ye yaptırmıştım.
Napoli
Zaten Napoli ye
vardığınızda hemen fark edeceksiniz pisliği sefaleti karmaşayı, Evlerin
viran, pis, caddelerde ipler gerilmiş çamaşırlar asılı, korsan CD parfüm
satan işportacılar kaynıyordu ortalık, sokalar da bul karayı al parayı
yapanlarla öbeklenmiş insan guruplarını göreceksiniz ve burada normal
insan görmek imkansız gibi çünkü zenci ve uzak doğulu insanlarla doluydu
ortalık. Bu kadar kötü ve illegal olan insan selinin içinde bir tek
polis göremezsiniz. Otelimizi aramaya başladık ama trafik kitlenmiş ve
bağıran bağıranaydı. Zor bela otelimizi bulduk ve pasaportlarımızı verip
yemek için dışarı çıktık fakat o kadar insanı korkutan bir yer ki ilk
sokaktaki tavukçuda acele karnımızı doyurup otele geri gidip
pasaportlarımızı alıp otel sahibine de (Antonio) durumu anlatıp, Napoli
den hemen uzaklaştık. Paramız yansın yeter ki bu ucube yerden kurtulalım
dedik ve Napoli de yatmaktan vazgeçtik. Siz olsanız ne yapardınız? Otel
parasını yakıp Napoli ilçesi Pompei’ye yola çıktık. Allahtan uzak
değildi ve Pompei’ye vardık.
Napoli-Pompei
Pompei deki (
Pompeyi camping) girdik. Tam pompei giriş gişelerinin karşı caddesinde
çok yakın bir yerdi. Güzel samimi eviniz gibi hissedebileceğiniz tek
katlı bungalov evlerden oluşan, aracınızı tam kapınıza koyabileceğiniz
güvenli bir kamping di. Güzel bir gece uykusundan sonra sabah saat 10:00
da tam kampingin karşısındaki Pompei şehir kalıntılarına geçtik.
Pompei’ye giriş 11€. Mutlaka uğrayın burada yanardağ patlaması sonucu
taş kesilmiş insanları görün. Kalabalık ve büyük bu yerden öğlen 14:00
çıkabildik ve Roma ya yola koyulduk. Yine otoyol dan gittik 3:45 saat
sürdü.
Roma
Uzun
yolculuktan sonra Roma ya varır varmaz ilk gördüğümüz marketten
alışveriş yaptık. Yol üstünde dönerci mısırlı Ahmet’in dükkan’ı görünce
yemeden geçemedik. İnternetten bulduğumuz konaklama yerine gittik. Sabah
erken saatlerde 09:00 gibi aracımız Aurella Mac donalds yakını coop
marketin otoparkına park ettik. Park görevlisine Collosseo-Collesium a
nasıl gideceğimizi sorduk. çok iyi niyetli bir şekilde metroya kadar
bizi götürdü ve anlattı nereli olduğunu sorduğumuzda Bangladeşli
müslüman (Selahaddin) biri olduğunu öğrendik. Metroya günlük bilet aldık
ve aktarmalı olan A line bindik. Elimde defterle metro duraklarına
bakarken oturduğum yerdeki yanımdaki rahibe zenci kadın bana dokunarak
bir şey ler söylemeye başladı. Bu kadın zenci bir rahibeydi bana
gülümseyerek konuşuyor ve eli ile de sırtıma dokunuyordu. Bize
aktarmanın olduğu yerde yardım edeceğini ve defterimi kapatıp ben yardım
edeceğim dedi. Aktarma yerine geldiğimizde bizim için rahibede indi ve
bizim aktarma olan B line alt kattaki metro durağına gitmemiz için
bizimle birlikte bize yolu göstererek bizi oraya kadar götürdü. Rahibe
olmasaydı biz orayı bulmazdık çok karışıktı. Birde aktarma oluşu kötü
olmuştu. Bizi B line bindirdi. Bu tatlı iyi niyetli rahibeyle ailece
sarılıp vedalaştık. Metrodan iner inmez tam karşımızda
Collosseo-Collesium vardı.Burası inanılmaz kalabalıktı.
Coleseo-Collesium (12€ bilet fiyatı) girmek için bilet gişeleri bile
uzun bir kuyruktan oluşuyordu. 2 saat gezdikten sonra meydana doğru
yürüdük Palatino kalıntıları, Piazza Venezia sarayı F.Di Trevi (Aşıklar
çeşmesi) vardık. Burası da inanılmaz kalabalıktı. Bandolu kafası
tüylerle dolu komik askerlerin geçişini izledikten sonra Trinita Dei
monti (İspanyol merdivenlerine) geldik. Bundan sonra dışardan Vatikan
katedralini gördük, tekrar metro ile Aurello’ya geri döndük. Fakat geri
dönerken metro da başımıza kötü bir olay geldi. İlk metrodan sonra
aktarmalı olana bindiğimiz sırada bir bayan cebimden cüzdanımı çektiği
sırada benim kolumdaki dizüstü metro fren sıkmasıyla bayanın koluna
çarptı ve cüzdanımı elinden yere düşürdü. Bu sırada başka bayan beni
uyardı beyefendi cüzdanınız düştü diye. Ben hala farkında değildim
olayın o sırada arkamda duran kayınpederin cebine elini sıktığı sırada
elini yakalamış ve beni uyardı işte o anda anladım ki cüzdanım yere
öylesine düşmemiş kadın çalmıştı. Akşam üstü 17:00 gibi Floransa ya yol
aldık.
Floransa
Çok düzgün
düzenli temiz bir yer. Kalmak için yer baktığımızda yer bulamadık bütün
oteller dolu idi. Nezih olan bu yer insana huzur veriyor. 1 saat
Floransa tutundan sonra Arno nehrinde küçük bir dinlenme sonrası Pisa ya
yola koyulduk. Floransa da Senyörler Meydanı (Piazza della Signoria)
gezdik. Tren garı ve merkezi dolaştık.
Pisa
Akşam
21:00 gibi Pisa ya vardık. Hemen netten ayarladığımız otele girdik.
İnanılmaz güzel büyük şık samimi tek katlı bungalov evimize yerleştikten
sonra Carrefour alışveriş merkezine gittik. 23:00 gibi yemeğimizi yedik
ve evimizin bahçesinde birer duble martini eşliğinde ılık ılık esen
rüzgarın yüzümüze vuruşunu hissederek Pisa kulesini seyretmek çok
güzeldi. Sabah kahvaltıdan sonra 11:00 gibi otelden ayrıldık. Doğru Pisa
kulesine gittik çok kalabalık ve alışveriş yapabileceğiniz bir sürü
dükkan sizi bekliyor. Mutlaka pazarlık edin. Zaten kuleye girmeden önce
işportacı zencilerin sattığı çok çeşitli şeyleri göreceksiniz. Pisa
kulesine giriş ücretsizdir. Yalnız içeride bulunan kilise girişi
paralıdır. Tam Pisa kulesi önünde karşılaştığımız Adanalı İrem ve
arkadaşı ile biraz sohbet ettikten sonra bol bol resim çekmek ve
alışveriş bizi bekliyordu. 3 saatin sonunda nihayet Pisa kulesinden
çıktık. Pisa merkezde köşe yol üstünde odun ateşinde yapılan gerçek
pizzadan yedik. Çok dürüstçe bize malzemelerin domuz olduğunu söyledi.
Bizde bunun üzerine domates, mantar ve kaşarlı yaptırdık. Karnımızı
doyurduktan sonra Venedik’e yola çıktık.
Venedik
Venediğe gitmek için Floransa, Bologna yolunu izledik. İnternetten
bulduğumuz Pesolo yolu sonrasındaki Cavallino bölgesindeki Vella blu
camping’e gittik. Çok güzel doğal bir ortamı olan ve çok dürüst
kampingdi.
Sabah
kamping ten ayrılıp Punta Sabbioni limanına geldiğimizde orada özel
otoparkçılar sizi bana gel bana gel diye çağırıyorlar. Bizde tam limanın
karşısında olan bir otoparka aracımızı park edip gönül rahatlığıyla
feribot biletimizi alıp(gidiş-geliş=8euro) karşıya geçtik. İndiğimizde
tam San Marco meydanındaydık çok kalabalıktı. Buradan içeriye doğru dar
sokaklara daldık zaten sokaklardan geçebilmek için minik köprülerden
geçmek zorundasınız çünkü her yer sular içindeydi. Burada bir yere
gitmek isterseniz tek yol tekne taksiler var onlarla gidiyorsunuz. Biz
ailece gondol sefası yapmak için şık süslü püslü olan gondolcuyla
pazarlık sonucu 100€ olan gondol gezisini 80€ anlaştık. Aldığımız
maskeleri de takıp gondol eşliğinde inanılmaz güzel bir gondol sefası
yaptık. Gondoldan inip dar sokaklarda gezmeye devam ederken bir dönerci
ve helal yazısını gördük hemen içeri girdik. Iraklı iki müslümanın
çalıştırdığı Mustafa ve Yusuf un bu güzel minik ve bir o kadarda
lezzetli dönerinden yedikten sonra dar sokaklara geri döndük ve San
Marco meydanına geri geldik aynı feribotla Punto Sabione ye geri geldik
aracımıza binip Riminiye doğru yola çıktık.
Rimini
Rimini ye
akşam geç saatlerde vardık ve yine netten bulduğum otele yerleştikten
sonra biraz şehir turu yaptık bu kadar yorgunluğun üstüne güzel bir uyku
ile uyanıp doğru plaja gidip denize girdik. Sahil çok uzun büyük ve
kalabalık bir kumsala vardı. Kaldığımız otel tam sahilin önündeydi ve
aracımızı da otelin otoparkına park ettiğimiz için gönül rahatlığıyla
denizin tadını uzunca çıkarttık. Duşumuzu alıp yola çıktık. İlk defa
otoyol kullanmayalım dedik ve çevre yolundan gittim. Burada birçok
kasabadan geçtik. Zaten deniz kenarından sürekli gidiyorsunuz minik sade
tek katlı evlerle dolu bütün yol. Kasabalardan geçerken ister istemez
bizim hızımızı kesip zaman kaybına yol açmıştı.
Vieste
Lesinadan
Vieste(96km) yoluna sapmıştık. Saat 21:00 olmuştu. Vieste yolu dağlardan
indik. İn cinin top atığı sakin bir tek ışığın olmadığı bir ormanlar
arasından dağlar arasından geçince 35km sonunda varacağınız bir yerdir.
İtalya’nın beklide en sakin yerlerinden biridir. Buraya gelmek gerçekten
çok zor ve sanıyorum ki buraya Türk arabasıyla Türkiye den gelen tek
Türk biz olmuşuz dur. Dağların arasından geçerken zifiri karanlığın tek
ışığın olmadığı bir yerde tek ışık bizim aracın farlarıydı. yerleşim
yeri yoktu dağları geçtikçe yeni bir dağ gelişiyordu önümüze ve sürekli
yokuş aşağıya iniyorduk ve nihayetinde Vieste’ye vardık. İnanılmaz güzel
bir doğa harikası ağaçların ve denizin birleştiği muhteşem sahiliyle
bizi büyüle di. Orda netten bulduğumuz kampingde kaldık ve sabah denize
girip Bari’ye doğru yola çıktık.
Bari dönüş
Bari ye 11:00
civarında vardık Vieste Bari arası 188km idi. Bu saat 23:00 kadar 2
büyük mağazada alışveriş yaptık zaman nasıl geçti anlamadık. Saat 21:00
gemi ye tekrar bindik. Buradan 8 saat sonra tekrar Arnavutluk
topraklarında olacaktık.
ARNAVUTLUK
Bu
yolculuk sonrası sabah 08:00 Arnavutluk’a vardık. Hiç bu Arnavutlukta
durmadan devam ettik 140km sınıra kadar olan bu yolda tam 7 tane polis
hız kontrolü vardı. Bir tanesi durdurdu bana kendi dilinde hız yaptın
diyordu yalan tabi para koparma taktiği ben korkacağım bir şeyler atarım
diye ben İngilizce “I don’t understand” “Can you speak English” diyince
beni 1dk tuttu, sonra eliyle git işareti yaptı. Bu olaydan 15km sınırdan
geçtik ve Makedonya ya girdik.
MAKEDONYA
Yine Üsküp’e gittik
orada almak istediğimiz şeyler vardı onları alıp Koçani gittik. Burada
otel yok demişlerdi bir güzel otel bulduk. Mutfaklı, jakuzili tam süper
bir yer hem de günlüğü kişi başı 8,5€ idi. 2 gün burada kaldık. Hem de
kayınvalidemin kasabası Vinica ziyaret ettik orada çocuk iken
tanıdıklarını sora sora bulduk. Bize bir hristiyan kadın çok yardım
etti. Makedonya daki Türk ve Müslüman kardeşlerimiz bu ülkede hep ağır
işlerde çalışıyor. Aldıkları maaş 100€ ile 120€ arası değişiyor. Bu
insanlar hala bozulmamış kapıları açık, sadece gece kapanıyor. Biz
mahalleye girince tüm mahalle bize hoş geldin dedi. Bu insanlar bu kadar
zorluklara rağmen hristiyan-müslüman bir kardeşlik içinde yaşamayı
başarmışlar burada hala insanlık ölmemiş.
Bu arada Türkiye Bursa dan gelen Yunus Emre gençlik merkezi folklor
ekibinden 2 öğrenci kayınvalidemi tanıyan evde kaldı. Bir ertesi günü
onları Istibanja köyünde izlemeye gittik. Türk ekibini çok fazla
alkışladık ve tezahürat yaptık. Onlarda düşünün 17 saat uzakta bile
kendini alkışlayan Türk vatandaşlarını görünce çok sevindiler.
BULGARİSTAN ve YURDA DÖNÜŞ
Ertesi günü sabahı yola çıktık. Bulgaristan da
Kırcaali-Kardzali babamın 13 yaşında ter ettiği kasabasına uğradık bu
kasabanın %90 Türk’tü fakat yolları çok bozuk idi. Zaten Bulgaristan AB
nasıl girmiş ben anlamdım. Fakirlik diz boyu yollar çok bozuk yollarda
at arabası kaynıyor. Tarlalar at ve öküzler ile sürülüyor. Türkiye ye
girmek için Kapıkule vardık. Burada yine malum manzara 4 kapıdan geçtik
yine bagaj açtırıldı. Bir hoş geldiniz diyen memur yoktu. İtalya da
İtalyan gümrük memurları İtalya ya dönen halkına hoş geldiniz diyip
ellerini sıktılar. Bizde acaba bu gelenler ne getirdi kaçak mal gözü ile
bakıyorlar. Ne kadar düşündürücü bir tablo değil mi? Başka gezilerde
yine sizlerle olmak dileğimle.
Seyahatimiz boyunce cektigimiz bazi fotograflarimiz: